Kaş, ANTALYA
Yıllardır arkadaşlarımız Kaş’tan
bahsedip duruyorlar. Bir giden bir daha gidiyor. Biz ise her sene farklı tatil
rotaları seçmeye devam ettik. Biz Bodrum dedik onlar Kaş dediler, biz Çeşme
dedik onlar Kaş dediler, biz Selimiye dedik yine Kaş dediler :) Sonunda pes ettik ve şu ünlü Kaş nasıl bir yermiş bakalım bakalım
dedik…
2015 senesinde taşınma, sağlık
sorunları, işyerinde uzun ve yorucu bir kış dönemi derken tatil için fazla
bekleyemedik ve Haziran ayının başına ayarladık. Selimiye zaten planda varken,
Kaş’ı da ekleyerek toplam 8 günlük güzel bir tatil yaptık. Gittiğimiz yerlerin
ikisi de birbirinden güzel olunca da bize bol anılı, bol fotoğraflı blog
postları çıktı :)
Sabah saatlerinde Dalaman
havalimanına inip, araba kiraladık ve Kaş’a doğru yola çıktık. Kaş’a varmamız 2
saat sürdü. Uçuş erken olduğu için çok yorgunduk ama yol üzerindeki manzaralar
bize yorgunluğumuzu yine unutturdu :) Caaanım Türkiye’nin her yeri ayrı güzel valla… Keşke herkes değerini
bilse demeden geçemiyoruz :( İşte buyurun yol manzarası…
Otele geçmeden, kahvaltımızı Kaş
merkezdeki Sultan Garden restoranda yaptık. Kahvaltı harikaydı diyemeyeceğiz
ama Haziran’da normal çünkü Kaş henüz daha sezonu açmamış bile. Haliyle öyle
fazla çeşit yoktu. Bu bizi endişelendirmedi değil tabi, eyvah akşam
yemeklerinde aç mı kalacağız düşüncesi takdir ederseniz ki bir Türk için facia :) Neyse ki korktuğumuz gibi olmadı diğer gittiğimiz mekânlardaki
yemekler gayet lezzetli ve doyurucuydu :)
Kalacağımız Sunset Villa otel
Çukurbağ yarımadasında olduğu için tekrar arabaya binip yol almamız gerekti. Bu
arada eğer araba kiralamayacaksanız Kaş merkezde otel bulmaya çalışın. Merkez
zaten avuç içi kadar olduğundan her yere yürüyerek gidebilirsiniz. Biz resimlerden
Çukurbağ’daki otelleri daha çok beğendiğimiz için orayı tercih ettik ve
açıkçası çok da memnun kaldık. Çünkü merkezle otel arası yol karşımıza sürekli
büyüleyici manzaralar çıkarmaya devam etti. Birkaç sefer arabayı durdurup yolda
yürüdük, manzarayı fotoğrafladık.
Otele gelecek olursak… Otel
sahibi Osman Bey bizi kapıda karşıladı, ayırttığımız odanın küçük olduğunu
düşündüğü için bize süit oda verdi ve odaya meyve tabağı gönderdi. Bu sıcaklığı
konaklamamız boyunca devam etti. Osman Bey ile sohbet etmek, Çin ve Hindistan
maceralarını dinlemek, hazırladığı kahvaltıların tadını çıkarmak çok
keyifliydi. Otel 9 odalıymış ve birinde Osman Bey kalıyormuş. Oteli 29 Ekim’e
kadar açık tutup kutlama yaptıktan sonra kışı geçirmek için İzmir’e gidiyormuş.
Bu arada biz normal oda
ayırtmıştık ve bu oda gerçekten küçüktü. Yani bizim gibi koca bavulla
gidiyorsanız tatile :) veya çocuklu bir aile iseniz mutlaka daha büyük odaları almanızı
öneririz. Onun dışında otelin hiç eksiğini görmedik. Manzara hem balkonumuzdan
hem verandadan muhteşem, bahçe dekorasyon inanılmaz, bahçeyi süsleyen bütün
hediyelik eşyalar dünyanın çeşitli yerlerinden getirilmiş, kahvaltı çok
lezzetli, çalışanlar sıcakkanlı :) Burada kalmaya karar verirseniz aman ha verandadan gün batımı izlemeden
dönmeyin…
Kaş’ın en ünlü iki plajı olan Büyük
Çakıl ve Küçük Çakıl listemizin başında. İlk gün için Büyük Çakıl’ı tercih
ettik. Bu koyda iki işletme var. Tesisler gayet salaş ama ihtiyacınız olan her
şey var; şezlong, şemsiye, duş, yemek, içki, su :)
Şezlongumuza yayılıp tatilin ilk
günü şapşallığı ile denizi izlemeye koyuluyoruz. Ama o da ne? Bir gariplik var.
Tesiste zaten çok az insan var, onlar da denize girmiyor. Su soğuk olmasın
sakın! :P Veeee evet… Suyun soğukluğunu anlatacak kelimeler bulamıyoruz :) Hayatımızda girdiğimiz en soğuk deniz ki biz okyanusa bile girdik
defalarca :) Ama inat ettik yarım saat yüzdük, sonra gün boyunca bir daha
cesaret edemedik ahahah :) Bizden cesaret alan başka çiftler de atladı suya sonrasında,
onları izlemek de çoook eğlenceliydi :) Neyse ki, koy çok güzel. Şezlonga uzanıp türk kahvesi eşliğinde kitap okumak
bile inanılmaz keyifli.
Bu arada adı üstünde Büyük Çakıl
plajı kocaman çakıllara ev sahipliği yapıyor. Buraya gelirken deniz ayakkabısı
almayı unutmayınız. Suyun bu kadar soğuk olmasının sebebi ise kayalar arasından
sızan soğuk su akıntıları. Tabi bunda sezon henüz açılmadan gitmemizin de payı
vardır :)
Akşamüstü otelin yolunu tuttuk ve
Çukurbağ yolları boyunca günbatımı manzaraları izledik. Otele vardığımızda
verandada kahve içip güneşi batırdık :)
Bloglardan ve gezi sitelerinden
bulduğumuz Üzüm Kızı restoran ilk geceki destinasyonumuz oldu. Fakat yeri
değiştiği için bulmakta zorlandık. Gitmek isteyenlere duyurulur artık yeri
Çınarlar Beach’in içinde. Mekân çok güzeldi doğrusu. Sessizlik, huzur, dalga
sesleri, gece karanlığı, ay ışığı, slow müzik, güzel şarap, bol romantizm :) Biz meze olarak soyalı uskumru, közde patlıcan salata ve
Karadeniz mezesi; ara sıcak olarak yağda karides ve balık kokoreç; ana yemek
olarak ise meşhur sütte dil balığı tercih ettik. Yediğimiz her şey çok güzeldi ama
kokoreç ve balık favorilerimiz.
Ertesi güne harika bir kahvaltı
ve otel sahibi ile samimi bir sohbet ile başladık. Bugünkü hedefimiz daha bakir
bir koy olan Limanağzı’na ulaşmak. Buraya kara ulaşımı yok, merkezden tekne ile
geçmek gerekir. Ayrıca fazlaca denizkestanesi olduğu için deniz ayakkabısı
şart. Gidiş dönüş 15 liraya tekne bileti alıp, Limanağzı’ndaki 4 tesisten biri
olan Delos Beach’e doğru yola çıkıyoruz. Tekneden fotoğrafladığımız karelere
bayılacaksınız :)
Delos Beach mavi beyaz verandası,
rengarenk merdivenleri ile şirin bir mekan. Koy ise gerçekten mucizevi güzel.
Suyu berrak ve daha ılık, girerken hiç zorlanmıyoruz. Sessizlik ve huzur içinde
güzel bir gün geçirip, kahvemizi yudumluyor, kitabımızı okuyor, bol bol
yüzüyoruz. Yemek olarak makarna ve hamburger denedik ama pek iç açıcı değildi.
Akşamüstü, nedense sadece bu koyda rastladığımız, minik sineklerden rahatsız
olmaya başlıyor, ayrıca akşam Kaş merkezi gün batımından önce fotoğraflamaya
zaman kalsın düşüncesiyle 17.00 teknesi ile geri dönüyoruz.
Bunlar da günbatımı öncesi
fotoğraflayabildiğimiz Kaş sokaklarından manzaralar…
Daha fazla Kaş fotoğrafı için Kaş Fotoğraf albümüne göz atabilirsiniz...
Gün batımını seyretmek için De
Javu gibisi yok diye duymuştuk. Bizim otelin manzarası ile kapışabilecek kadar
olduğunu çok geçmeden öğrendik. İşte en keyifli anlardan biri… Sevgimiz, buz
gibi içkilerimiz ve gün batımı :)
Bu akşam balık yemek yerine Bi
Lokma’da mantıyı tercih ediyoruz. Tabi ki enfes... Yerken bizde mi sorun var çok mu oburuz da her şeyi beğeniyoruz
yoksa her şey gerçekten mi çok güzel diye merak ediyoruz :)
Ertesi gün hala listede görülecek
birçok plaj olmasına rağmen keyifli ve uzun uzun kahvaltı ediyoruz ve
otelimizin tadını çıkartıyoruz. Bugün ilk durağımız Küçük Çakıl plajı olacak. Küçük
Çakıl mevkiinde iki işletme var Derya Beach ve Çınarlar Beach. Biz Derya
beach’i tercih ediyoruz çünkü bir efsaneye göre pizzaları efsaneymiş :)
Bu koyun doğası bizi büyülüyor.
Kayalıkların arasında daracık bir boğazdan uçsuz bucaksız bir denize açılıyorsunuz.
Su yine buz gibi ama tertemiz şeffaf. Tesisler kayalıkların üzerine kurulmuş,
görüntü tam fotoğraflık. Üstelik de fazla dolu olmadığı için çok güzel
ağırlanıyoruz ve en iyi şezlongları kapıyoruz. Bu koyda kum yok, kıyıdan girmek
isteyenler çakıllara basarak girmek zorunda veya kayalıklardan sarkıtılan
merdivenlerden. Akşamüstüne kadar burada kalıp pizzaya doyuyor, içkilerimizi
yudumlarken denizi seyrediyor ve kahve eşliğinde kitap okuyoruz.
Bugün bitmeden görmemiz gereken
bir başka plaj ise dünyaca ünlü Kaputaş. Burası Kaş’tan 19km uzaklıkta, yolumuz
20 dakika sürüyor. Arabayı yol üzerinde park edip upuzun merdivenlerden bu
harikulade koya inmeye başlıyoruz. Neredeyse her basamakta fotoğraf çekiyoruz
çünkü bu koy bir başka güzel gerçekten. Suyun rengi turkuaz, kumlar bembeyaz, deniz
dalgalı, kayalıklar ise manzarayı tamamlıyor. Çok doğal, tesis yok, sadece
şezlong ve şemsiye kiralanıyor. Eğer bütün gün kalacaksanız yanınıza içecek ve
yiyecek bir şeyler almayı unutmayınız yoksa 19km’lik yolu geri gitmek sorunda
kalırsınız :)
Kaş’ta günbatımı gerçekten çok
güzel. Her gün gün batımını izlemek için farklı bir mekan seçebilirsiniz.
Otelimizin terası, De Javu cafe’den sonra bu gün için de tercihimiz Kaş antik
tiyatrosu. Zorlu yollardan geçerek tiyatroya ulaşıyor ve ucu ucuna gün batımını
yakalıyoruz. Ahh burada saatlerce bööyle oturabiliriz. Ne kadar huzurlu ve
sakin…
Ama saatlerce oturacak vaktimiz
yok çünkü akşam Bahçe Balık’ta rezervasyonumuz var. Kaş’ın en yoğun sezonunda
olmamasına rağmen bu mekan dolu ve bize “İyi ki de rezervasyon yaptırdık”
dedirtiyor. Masamıza kuruluyor ve bütün günün tatlı yorgunluğunu atacak
şarabımızı söylüyoruz. Garson uzun mücadele sonucunda bizi ahtapot yemeye ikna
ediyor :) Öncesinde midyeli lahana sarma, karidesli börek, salata ve şişte
kılıç balığı söylüyoruz. Hepsi çok lezzetli, daha ne kadar güzel olabilir ki
derken ahtapotumuz geliyor veeee… aman tanrım garsona çoook çok teşekkürler.
Ahtapot fikrine hiçbir zaman sıcak bakmayan Cihat bile parmaklarını yiyecek
kıvama geliyor :)
Yemekten sonra kaş sokaklarında
gezinip hediyelik eşya alıyoruz. Tokuz ve hiç oturup bir şeyler içesimiz yok
ama etrafta çok cazip mekanlar var. No:11 mesela müzikleri çok güzel ve içerisi
çok hareketli. Red Point, Queen teras bar aynı şekilde. Canlı müzik yapan Ehl-i
Keyf sürekli önünde geçeceğiniz güzel bir mekan. Mavi bar daha sakin genelde
bira içip muhabbet etmek için. Ama biz Türk Kahvecisi’nde karar kılıyoruz ve
karamelli, fındıklı kahvelerini yudumluyoruz :)
Eveeet Kaş’taki son sabahımıza
uyandık. Yine geç kalkıp kahvaltının tadını çıkarıyoruz. Artık Selimiye’ye
doğru yola çıkma vakti yalnız yol üzerinde Kaş’tan 47km uzaklıktaki Patara
plajına uğrayacağımız için vakitlice çıkmamız gerekir.
Patara plajı uçsuz bucaksız 15km’lik
kum bir sahilde, eşsiz bir manzara sunuyor. Burası aynı zamanda Caretta
Carettalar'ın ve çeşitli deniz kaplumbağalarının yumurtalarını bıraktıkları
plaj. Deniz sığ ve ılık ancak çok dalgalı.
Burada birkaç saatimiz geçirip
mola vermiş oluyoruz. Ve Kaş maceralarımız burada son buluyor, sonraki durak
Selimiye köyü :) Kaş’ta yapılması gereken daha çok şey olduğu için buraya bir daha
gelmemiz şart.
Kaş’ta yapmadan dönmeyi listesi bizce şöyle olmalı:
*Kaş antik tiyatrosundan gün
batımı izlemeden,
*Çukurbağ yarımadasından yürüyüş
yaparak, eşsiz manzaralara tanık olmadan,
*Bahçe Balık’ta ahtapot ızgara,
Üzüm Kızı’nda balık kokoreç ve sütte dil balığı yemeden,
*De Javu’da manzaraya karşı
içkilerinizi yudumlamadan,
*Limanağzı’na geçip huzurun ve
sessizliğin tadına çıkarmadan,
*Büyük Çakıl ve Küçük Çakıl
koylarının sularında donmadan, :)
*Dünyaca ünlü Kaputaş plajında ve
Caretta Carettaların Patara’sından yüzmeden,
*Derya Beach’in meşhur pizzasını
tatmadan dönmeyin :)
Bir sonraki gezi yazımda buluşmak üzere…
Diğer seyahat yazılarımıza da göz attığınızdan emin olun :)
Diğer seyahat yazılarımıza da göz attığınızdan emin olun :)
0 comments