Mallorca Adası, İSPANYA

İspanya ve adalarına aslında taa balayımda gitmek istemiştim ama maalesef o zaman fırsat bulamayıp, aslında daha romantik olduğunu düşündüğüm Prag, Budapeşte ve Viyana’ya seyahat etmiştik… İspanya’da da aynı İtalya’da olduğu gibi keşfedilecek birçok şehir ve ada mevcut. Karar vermek zordu ama sonunda başarmıştık :) Şehir olarak Barselona’yı, ada olarak ise Akdeniz’in incisi Palma Mallorca’yı seçtik :)
Mallorca’ya Barselona üzerinden Air Europa
havayolları ile uçuyoruz. Uçak kalkış zamanına henüz daha 25 dakika varken, biz
uçağa biner binmez uçak havalanıyor. Meğerse bizi bekliyorlarmış :) Uçak
küçücük, toplam uçuş süresi yarım saat :)
Havaalanına iner inmez kiraladığımız arabayı
teslim alıyoruz. Mallorca’da arabasız hareket etmek çok zor çünkü çok fazla
plaj ve kasaba var ve bunları birbirine hiç yakın değil. Üstelik benzin
Türkiye’ye göre neredeyse yarı fiyatına olunca araba kiralamanın bizim için en
mantıklı çözüm olduğuna karar veriyoruz.
Mallorca, İspanya’ya ait Balear adalarının en
büyüğüdür. Balear takım adalarının başkenti ise Mallorca’da bulunan Palma’dır. Adanın
tarihi ile ilgili detaylı bilgiyi Google search’den bulabilirsiniz :) Ben ada
gezilerinde pek tarih anlatmayı sevmem :)




Calvia bölgesindeki otelimize yerleştiğimizde
akşamüstü oluyor, denize girmek yerine artık yemeğe çıkıp biraz gezmeye karar
veriyoruz. İlk durağımız Mallorca’nın en ünlü plajı Playa de Palma ve adanın
merkezi sayılabilecek Palmanova. Aktarmalı uçak yolculuğundan sonra sahilde
yürüyüş çok iyi geliyor ve hemen acıkıyoruz. Ne yediğimizi söylememe gerek var
mı? :) Tabi ki tapas yeyip, bir sürahi sangria içerek “İspanya’ya hoşgeldin”
ziyafeti çekiyoruz :) Paella’yı Barselona’ya eşimin abisi ve eşiyle buluşacağımız güne
saklıyoruz :)
Yemekten sonra Palmanova’da biraz yürüyüp biraz da arabayla geziniyoruz. Sahil çok güzel, cıvıl cıvıl, hediyelik eşya dükkânları yan yana sıralanmış, restoranlar ve barlar dolup taşmaya başlamış, gece hayatı yavaştan hareketlenmeye başlıyor.
İbiza’ya hiç gitmedim ama o akşam anladığım
kadarıyla Mallorca’nın gece hayatı İbiza’yı hiç aratmıyor :) Gece
hayatına merhaba demek için Magaluf’un yolunu tutuyoruz… Herhangi bir club’a
girmeden önce sokaklarda yürüyoruz, etrafı keşfediyoruz. Bu sırada elimize her
türlü broşür, parti davetiyeleri, club giriş biletleri sıkıştırılıyor :) Yaş
ortalaması çok küçük, genelde club girişlerinde “teenage” profiller çarpıyor
gözümüze. Burada pek detay vermeyeceğim ama her türlü çılgınlık mevcut :) Kısacası
sınırsız eğlence arayanlar buyursunlar Mallorca’ya gitsinler derim…






Bir yerde oturup biramızı yudumlarken, dansçı
kızların gösterilerini izliyoruz ve devamını yarın getiririz düşüncesiyle bu
yorucu günü noktalamak için otelimize dönmeye karar veriyoruz. Fakat yolda
fikir değiştirip ününü çok duyduğumuz Palma Katedralini (La Seu Katedrali) gece
gözüyle görmek için limana doğru ilerlemeye başlıyoruz. Tabi gece olduğu için
katedralin içine giremiyoruz ama Avrupa’daki pek çok katedrale zaten
benziyordur diye çok da merak etmiyoruz :) Yapıyı görünce
etkileniyoruz, gerçekten anlatıldığı kadar varmış… Katedralin yapımına 1300'lü
yıllarda başlanmış ama inşaat yaklaşık 400 yıl sürmüş. Hikayeye göre Aragon
kralı I. Jaime Mallorca'ya giderken fırtınaya yakalanmış. Sağ kurtulursa bir
kilise yaptırmaya söz vermiş ve kurtulunca da eski Medine Mayurga
camisinin yerine 13. yüzyılda bu gotik katedral yapılmaya başlanmış. Yapı 1587
yılında tamamlanmış. Bu arada Katedral yakınlarında Plaza Mayor ve Plaza de
Espana caddeleri alışveriş yapmak isteyenlerin uğrak yeridir.
Ertesi gün alıyoruz haritayı elimize ve nereye
gideceğimizi şaşırıyoruz çünkü inanılmaz sayıda koy, plaj, tarihi alan ve
kasaba olduğunu görüyoruz. Bu ada bu kadar büyük müydü diye düşünerek
şaşırıyoruz :) Her gezimizde olduğu gibi yine “Neyse buraya bir daha geliriz ve daha
uzun kalırız” diyerekten en çok görmek istediğimiz noktaları seçip, rotamızı
belirliyor. Siz siz olun bu adaya 3 günden az zaman ayırmayın :)
İlk durağımız Formentor bölgesi ve Cap de
Formentor oluyor. Muhteşem manzaralı yollardan geçerek, daha da muhteşem olan
bu noktaya ulaşıyoruz. İşte Akdeniz’in mavi suları bütün güzelliği ile
karşımızda. Hayran kalmamak mümkün değil. Ve yine foto foto foto zamanı :)














Formentor’dan fazla uzak olmayan kale içinde yer alan Alcudia kasabası ve buradaki Alcudia Katedrali ikinci durağımız oluyor bugün. Ne yapsam da bu sahil kasabasını hafızama iyice kazısam diye düşünüyorum… O kadar büyüleyici ki… Sakinliği, huzuru, tarih kokan sokakları, sevimli kafeleri, hediyelik eşya dükkânları, şirin yazlık evleri, muhteşem bahçeli villaları ve tabi ki sınırsız bir sahil şeridi… Magaluf ve Palmanova’nın kargaşasından burada iz yok. Öyle ki bu kasabanın en çok gürültü yapan çifti biz oluyoruz :) Herkes fısıldaşarak konuşuyor gibi, bizim normal ses tonumuzla konuşmalarımız etraftaki herkesin dönüp bize bakmasını sağlıyor, düşünün :) Oturduğumuz restaurantta garsona danışıyoruz ve öğreniyoruz ki mutlaka gidilmesi gereken plajlardan biri Alcudia beach’miş, yani doğru yerdeyiz :) Ayrıca, Mallorca halkının, turistlerin pek bilmediği bir plaj olan Formentor beach’e de sık sık gittiklerini öğreniyoruz. Yerliler oraya gidiyorlarsa iyidir diye düşünüyoruz tabi ki :)
Alcudia beach ilk durağımız oluyor. Ve nihayet denize giriyoruz :) Burası 2012 yılında “Dünyanın en güzel plajları” listesine girmiş. Ben de burayı beğendim ama Bodrum, Çeşme, Selimiye plajlarına yaklaşamaz bile :)


Bu adada bu kadar çok beach varken bir günde tek bir taneyi görmek olmaz tabi :) Burada ayrıldıktan sonra Formentor beach’in yolunu tutuyoruz. Burası ilk bakışta bizi şaşırtıyor çünkü medeniyetten uzak bir yer :P Doğal olan her şeyi severim ama birazcık abartılmış mı doğallık diye düşünüyorum :) Her yer çalı çırpı. Havlularımızı yere serip oturuyoruz ve yavaş yavaş ortamın büyüsüne kapılıyoruz. Galiba aradığımız huzuru burada bulduk :)
Yeterince denize girip güneşlendiğimize kanaat
getirdikten sonra adanın meşhur köylerinden birini daha mı gezsek diye düşünüyor
ve Valldemossa’ya doğru yola çıkıyoruz. Soller ve Pollensa ise gidemediğimiz
için içimizde kalıyor :(
Hava kararmaya başladığı için kocacığım araba
kullanırken zorlanıyor çünkü yollarda hiç ışık yok ve mesafeler çok uzak. Evet
Mallorca aslında kocaman bir ada haritada küçük göründüğü için :) biz
ulaşılması zor hedefler koymuşuz kendimize ona anladık. 3 günlük tatil boyunca
adanın neredeyse her yerine uğramaya çalıştık. Neyse, dağlar tepeler arasındaki
bu ıssız yol hiç de güzel bir yere çıkacakmış gibi görünmüyor ve endişelenmeye
başlıyoruz. Ama nihayet sarp kayalıklar ve yükselen dağların en tepesinde bir
ışık yığını görüyoruz ve işte karşımızda şirin bir sahil köyü olan,
"Musa'nin Vadisi" anlamındaki Valldemossa köyü. Valdemossa dünyanın
en güzel ve en sosyetik butik köyü.

Burada biraz dolaşıp akşam yemeğimizi yiyoruz
ve geceye hazırlanmak üzere otelimize geri dönüyoruz. Fakat gel gör ki, daha önceki gezi yazılarımı okuyanlar
bilir :) uyku yine ağır basıyor. Kocam başımda biraz mücadele ediyor ama
nafile tatilde uykumu almam lazım benim :)
Ertesi sabah Mallorca’daki son günümüze
uyanıyoruz. Yine harika bir sabah, üstelik son gün olduğu için moralimiz hiç
bozuk değil çünkü buradan eve dönmüyoruz, Barselona’ya geçiyoruz :) Otelden ayrılıp Cuevas Del Drach yer
altı mağaralarının yolunu tutuyoruz. Pek mağara sevmeme rağmen ne yalan
söyleyeyim burası gerçekten etkileciydi. Satın aldığımız tura sadece mağara
turu değil, mağara içinde mini klasik müzik konseri de dahil :) Düşünün
mağara içindesiniz, hava hafif serin, bütün ışıklar kapanıyor, kapkaranlık ve
çıt yok. Burası ürkütücü gelebilir :) Ama sonra bir
anda karanlığın içinde etrafı ışıklı kayıklar ve üzerinde klasik müzik yapan
müzisyenler beliriyor. Tek kelimeyle “büyüleyici”…


Bugün son günümüz olabilir ama görmediğimiz
daha birkaç yer daha var, daha doğrusu plaj. Önce “Cala Pi” diye bilinen çok az
kişinin bildiği bir koya doru yola çıkıyoruz. Amacımız bir gün önce gittiğimiz
Formentor beach gibi sakin bir yer bulmak ve huzurlu huzurlu yüzmek :) Cala
Pi’ye ulaştığımızı zannediyoruz ama karşımıza plaj yerine orman çıkıyor :) Bi
öğreniyoruz ki plaja ulaşmak için ormanı aşmak gerekiyor. Çok az vaktimiz
kaldığı için bu yarım saatlik yürüyüşü göze alamıyoruz. Ama kim bilir ormanın
içindeki bu koy ne kadar güzeldir :(
Neyse bizim daha dünyanın en ünlü plajlarından
olan ve defalarca ödül alan Es Trenc’i görmemiz lazım. Neyse ki Es Trenc’e
ulaşmak çok zor olmadı. Oh be işte buradayız :) Ve yine
muhteşem bir plaj… Turkuaz bir deniz, bembeyaz kumlar… Biz Türkiye’de
alıştığımız için doğal olarak önce şezlong bakıyoruz fakat burada da diğer
noktalarda olduğu gibi fazla şezlong, kafe falan yok :)
Mallorca ilk bakışta değişik ve sıkıcı gelse
de benim gördüğüm en güzel yerlerden biri… Kesinlikle bir daha gitmek isterim
hatta bu sefer gezme amaçlı değil, dinlenmek ve bütün koyları, o güzelim
huzurlu kasabalarını keşfetmek için bir hafta kalırım.
“Mallorca’da bunları yapmayın dönmeyin” listesi bence
şöyle olmalı:
-
Sangria eşliğinde İspanya’nın ünlü
tapas ve paella’larını tadın
-
Magaluf gecelerine akın, çılgınlar
gibi eğlenin
-
Yer altı mağaralarını gezin
-
Alcudia ve Valldemossa
kasabalarını kesin keşfedin
-
Cap de Formentor’un uğradığınız
ilk nokta olduğundan emin olun
-
Biz gezmedik ama siz La Seu Katedralini
gezin :)
-
Bizim gibi 2.5 günle yetinmeyin,
daha fazla kalın…
4 comments
Bi sürü görsel olmuş ya şahane bir yermiş. Çok özeniyorum yaa böyle gezmelere. İnşallah ilerde banada kısmet olur. :)
YanıtlaSilhttp://gzmgdr.blogspot.com.tr
canım İnşallah :) kısmet olur tabi neden olmasın :) çok teşekkür ederim...
SilCok keyifli bir post olmus, fotograflara da sana da bayildim!
YanıtlaSilAmazing place!!
YanıtlaSilCultureandtrend Blog